MEYDAN OKUMA
Laurent MOULOUD
Humanite
Tedirginlik içinde beklenen nisan ayı işsizlik rakamları açıklandı. Sürpriz olmasa da göğüslenmesi gereken ekonomik ve sosyal meydan okuma o kadar büyük ki, insanın kanı donuyor. İşsizlik kurumunun perşembe günü yayınladığı verilere göre, geçici işsizlik dışarıda tutulmasına rağmen, hiç çalışmayanlar kategorisinde bulunanlar 843 bin artmış; yani yüzde 22,6’lık bir artış. Artık dört buçuk milyondan fazla insan işsiz. 1996’dan bu yana böylesi bir artış hiç görülmemişti. Yeni işsizlerin dörtte üçü, dışarı çıkma yasaklarının faaliyetlerini ya tamamen ya da kısmen azalttığı otel, restoran ya da kültür dünyasından gelen; süreli, geçici ve kısa dönem sözleşmelerle çalışanlar insanlardır. Sosyal güvencesi olmayanlar bir kez daha krizin faturasını en fazla ödeyenler.
Fakat kendimizi kandırmayalım, daha da kötüsü önümüzde. Mayıs verileri nisan kadar felaket olacak ve devasa işten çıkarmalar dalgasına tanıklık edecek. Öngörüler 2020 sonuna kadar bir milyondan fazla işsizin olacağını belirtiyor. Örgütlerin kaygı duyduğu bu “sağlık ve sosyal felakete” karşı hükümet ise ateşi körükleyen bir itfaiyeci rolünü oynuyor. Asgari manevralar yapıyor, kimi tavizler veriyor fakat meselenin özü konusunda geri adım atmıyor.
İşsizlik maaşı alanların durumu ne olacak? Süreleri bitenlerin işsizlik maaşı alma hakları uzatıldı, fakat sadece 31 Mayıs’a kadar. Peki bunlar için, kültür sektöründe çalışan geçici işçiler gibi bir yıl uzatma yapılamaz mı? Şimdilik hükümet açısından kesinle olamaz. Ya geçici işsizlik önlemleri? Bunları da 1 Haziran’dan itibaren tamamen devlet karşılamayacak, böylelikle işten çıkarma riski artacak. Peki hükümetin (geçen yıl onayladığı ve 1 Mayıs’ta yürürlüğe girmiş olması gereken) işsizlik maaşı reformunun ikinci bölümü ne olacak? Uygulanması Eylül ayına ertelendi, fakat kuralları daha da zorlaştıracak ve ortalama işsizlik maaşı yüzde 22 düşecek. Sefalete daha fazla sefalet katılacak. Ne mükemmel bir program. İşsizliğin bu tarihsel artışına karşı hükümet yarı önlemler ile karşı önlemler arasında gidip geliyor. En güvencesiz olanların durumunu ciddi olarak göz önünde bulundurmadan ekonomik aygıtı çalıştırmak suya batmış hasarlı bir gemiyi su yüzüne çıkarmaya çalışmaya ve hükümetin sorumluluğunda bir sosyal bir enkaza yol olmaya benzer.