Fransa'da Yaşam

La Vie en France (aylık fransızca ve türkçe gazete)

Fransa-Türkiye ilişkilerinde sertleşme dönemi

◼ Nihat Polat

22 Haziran’da Tunus’ta resmi bir ziyaret esnasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, « Türkiye’nin Libya’da üstlendiği role müsaade edemeyiz. Türkiye, Libya’da tehlikeli bir oyun oynuyor » diye açıklama yapmıştı. Ona göre  »Türk-Fransız deniz kuvvetleri arasında gerçekleşen hadise, NATO’nun beyin ölümünün kanıtıdır ». Ertesi gün AKP’nin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un yaptığı bir cevapta hadisenin ‘’iddia’’ olduğu ve ‘’bugün Libya’da yaşanan sıkıntıların (Macron’un) desteklediği darbeci Hafter’in saldırılarından kaynaklandığını’’ belirterek ‘’yıllardır gayrimeşru yapılara verdiği destek nedeniyle Fransa’nın, Libya’nın kaosa sürüklenmesinde önemli sorumluluğu bulunmakta, bu bakımdan Libya’da esas tehlikeli oyunu Fransa oynamaktadır’’ diye belirtiyordu.

GERİCİ SİYASİ VE EKONOMİK ÇIKARLAR ÜZERİNDEN KARŞI KARŞIYA GELME

Peki nedir söz konusu hadise?

Macron’un bu açıklamasına neden olan hadise 10 Haziran’da Akdeniz’de NATO misyonu çerçevesinde görev yapan Courbet isimli firkateynin Tanzanya bandıralı bir gemiyi ambargoyu delerek Libya’ya silah taşıdığı şüphesiyle denetlemek isterken Türk savaş gemileri tarafından taciz edilmesi meselesidir. 2011’den bu yana Libya’ya silah satışları yasaktır ve Fransa’da NATO’nun bunu denetleme misyonuna katılıyor. NATO üyesi olan Türkiye’nin savaş gemilerinin diğer NATO üyesi Fransız savaş gemisi üzerine ateş açmasının nedeni ise Tanzanya bandıralı gemiyle Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez Al Sarraj’ı desteklemesi ve silah ambargosunu delerek yardım etmesidir. Macron ise Libya’nın doğusunda olan Tobruk ve lideri Hafter hükümetini destekliyor. Anlaşıldığı gibi Macron ve Erdoğan başka bir ülkede yaşanan bir iç savaşın iki farklı tarafını destekleme üzerinden karşı karşıya gelmiş durumdalar. 

Macron, Hafter’in Nisan 2019’dan sonra Trablus’a yönelen taarruz neticesinde kesin zaferi hızlıca kazanmasını bekliyordu. Fakat Ocak 2020’den itibaren Türkiye’nin BM’nin ambargosunu delerek Ulusal Mutabakat Hükümetine yönelik askeri destek sunması Hafter güçlerinin Batı Libya’dan geri püskürttü. 

Macron’un Mareşal Hafter’e destek çıkmasının birçok nedeni vardır: Mareşal ülkedeki petrol zenginliklerini yabancı sermayeye peşkeş çekmeye yönelik garanti sunuyor, güçlü bir devlet oluşturma eğilimi var ve önemli bir askeri gücü elinde bulundurduğundan dolayı Afrika’yı kan gölüne çevirmeye çalışan ama aynı sırada Fransız sermayesinin çıkarlarını tehdit eden terörist hareketlere karşı mücadele edebilecek ve son olarak ise Avrupa’ya neredeyse açılan tek göçmenlik kapısını kapatabilecek önemli bir gücü temsil ediyor. Bu nedenlerden dolayı Fransa için bugünkü koşullarda Hafter en uygun seçenek olarak duruyor fakat BM’nin Ulusal Mutabakat Hükümetini meşru görmesinden dolayı Hafter’e sunulan destek bir nevi ‘’utangaç’’ ve ‘’gizli’’ bir destektir. 

Macron, Hafter’in Nisan 2019’dan sonra Trablus’a yönelen taarruz neticesinde kesin zaferi hızlıca kazanmasını bekliyordu. Fakat Ocak 2020’den itibaren Türkiye’nin BM’nin ambargosunu delerek Ulusal Mutabakat Hükümetine yönelik askeri destek sunması Hafter güçlerinin Batı Libya’dan geri püskürttü. 

Erdoğan’ın Hafter’e karşı Fayez Al Sarraj’ı desteklemesinin nedeni onun da İhvancı olması ve bu dinsel yakınlık üzerinden başka bir ülkeye askeri destek sayesinde Osmanlıcı hayallerle süslenmiş yayılmacı emelleridir. Yani Suriye’de olduğu gibi Libya’da da yaşanan egemenlik/paylaşım mücadelesinin aktif bir parçası olmak, burada ve giderek Afrika’nın Müslüman ülkelerinde etkisinin artması ve buralarda bulunan doğal gaz ve petrolden pay almaktır. Görüldüğü gibi ne Fransa’nın ne de Türkiye’nin buraya müdahalesi Libyalı halkların çıkarına değildir. Kendi siyasi ve ekonomik gerici çıkarları üzerinden var olan bir iç savaşı, kanayan bir yarayı körükleyerek daha fazla insanın ölmesine, halkın daha fazla acı çekmesine neden oluyorlar. 

Fakat Fransa ve Türkiye arasında bu karşı karşıya gelme yıllardır süren sorunların yeni bir boyuta oluşmasıdır. 

FRANSA VE TÜRKİYE ARASINDAKİ GERGİNLİK 2017’DEN BU YANA SÜREKLİ ARTTI

Meselenin özü çıkar kavgasıdır fakat bunun kamuoyuna yansımaları çok farklı olabiliyor. Her hadise aradaki ilişkileri daha da gerdi ve bir sonraki sorunu daha da ağırlaştı. 

Macron’un iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra Erdoğan’la yaşadığı ilk sorun Fransız gazeteci Loup Bureau’nun Türkiye tarafından rehin alınmasında yaşandı. Genç Fransız gazeteci, mesleğini yaparken ‘’teröre destek’’ suçundan tutuklanmış ve Fransa’nın ilticaya gelen Gülenci darbecilere karşı tavır alması için diplomatik görüşmelerde rehin olarak kullanılmıştı. Fakat tüm Batı ülkelerine karşı aynı tavrı takınan Türkiye sonunda gazeteciyi serbest bırakmak zorunda kalmıştı. Erdoğan’ın Suriyeli göçmenlere sınırları açmakla tüm AB’yi tehdit etmesi, AB’nin ise artık Türkiye’yi AB’ye almayacaklarına yönelik güçlü sinyaller vermesi, Orta Doğu’daki çıkar savaşlarında çoğu zaman karşı karşı gelmeler var olan ilişkileri giderek daha da kötüleştirdi. 

Tüm bu çelişkilere rağmen ABD Başkanı Trump’un Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, buna karşı çıkan Macron ve Erdoğan’ın aynı zeminde buluşması ve aradaki gerginliğinin yumuşamasını sağladı. Ocak 2018’de Macron, Elysee sarayında Erdoğan’ı karşıladı ve iki ülke Fransa’dan Suriye’ye giden Daeş’ci teröristlere karşı mücadele konusunda anlaştılar. Bunun karşılığında Türkiye, Fransa-İtalya ortak konsorsiyumu Eurosam şirketi ile uzun menzilli hava ve füze savunma sisteminin gelişimi ve üretimi için çalışmalar yapmak üzere iş birliği anlaşması imzaladı. Macron’la görüşmeden sonra açıklama yapan Eurosam İtalya-Fransa-Türkiye’nin ortak olduğu hava savunma sisteminin 2020’lerin ortalarında üretileceğini ve geliştirileceğini duyurdu fakat dünyadaki gelişmeler ve ülkelerin aldıkları tavırlar bu hesapları bozdu. 

24 Haziran 2018 seçimlerinde Erdoğan seçimleri kazanmasından sonra daha gür bir şekilde Osmanlıcı hayallerle süslenmiş yayılmacı emelleri dillendirmesi, bunu İslam adına yapması ve dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmaların bir mensubu, pay almak isteyen bir tarafı olma girişimleri Batı’da daha fazla rahatsızlık doğurdu. 

İlişkilerin yeniden gerildiği bu koşullarda 2018’in ilk baharında Strasburg ve Paris’te bulunan Türk diplomatların eşlerinin oturumlarının yenilenmesi gerektiğinde Fransa bunlardan, kendi yasalarına uygun olarak, türbansız ve başı açık resim vermelerini zorunlu kılması yeni sıkıntıların aslında dışa vurması oldu. Türk diplomatlar Ankara’nın talimatları üzerine bunu ret eder ve Paris’in bu isteğine karşı o da Türkiye’de bulunan Fransız diplomatların diplomatik kartlarını bloke eder. Fransa ise buna karşı sadece diplomatların eşlerinin değil, doğrudan diplomatların oturumlarını bloke eder. 

Böylesi bir ortamda 27 Ağustos 2018’de diplomatlar önünde konuşan Macron, Erdoğan’ın ‘’panislamik projesinin sürekli Avrupa Birliğine karşı olarak sunulduğunu’’ ve aldığı önlemlerin AB’nin ‘’değerlerine karşı’’ olduğunu belirtir ve bundan dolayı da artık Türkiye’nin AB’ye üyeliğine yönelik müzakerelere devam etmenin gerekmediğini ifade eder. İki ülke arasında ilişkiler daha da gerilir ve diplomatların oturum sorunu ancak 14 ay sonra Dış İşleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın 13 Haziran 2019’da Ankara ziyareti esnasında konu olur, bir anlaşmaya varılır fakat iki ülke arasında tansiyon hala yüksektir. 

Kasım 2019’da Macron İngiliz The Economist gazetesine verdiği bir mülakatta, Türkiye’nin Batı’nın çıkarlarına karşı davrandığı ve özel olarak da Rusya arasındaki yakınlaşmaları kast ederek NATO’nun ‘’beyin ölümü’’ geçirdiğini ifade eder. Buna karşı Erdoğan, diplomaside hiç alışılmamış bir üslupla, “Sayın Macron bak, Türkiye’den sesleniyorum, NATO’da da söyleyeceğim, önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir.

Nisan 2019’da Mareşal Hafter’in Trablus’a yönelen askeri operasyonu kısa bir süre içinde kesin zaferle sonuçlanması beklenirken, Türkiye’nin gönderdiği, silahlandırdığı ve yönettiği Suriyeli askerler sayesinde püskürtülür. Kasım 2019’da Macron İngiliz The Economist gazetesine verdiği bir mülakatta, Türkiye’nin Batı’nın çıkarlarına karşı davrandığı ve özel olarak da Rusya arasındaki yakınlaşmaları kast ederek NATO’nun ‘’beyin ölümü’’ geçirdiğini ifade eder. Buna karşı Erdoğan, diplomaside hiç alışılmamış bir üslupla, “Sayın Macron bak, Türkiye’den sesleniyorum, NATO’da da söyleyeceğim, önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir. Çünkü bu ifadeler ancak senin türündeki beyin ölümü gerçekleşmiş olanlara yakışır” diye açıklama yaparak doğrudan Macron’u hedef alır. İki ülke arasında ki gerginlik doruk noktasındadır ve Kovid-19 krizinden önce şubat ayında Türkiye, Suriyeli mültecilerinin Avrupa’ya gitmesi için Yunanistan gümrüğünü açınca ortam tamamen kızışır. 

Kovid-19 salgını Avrupa ülkelerini vurmaya başlayınca Erdoğan bunu fırsata çevirmeye çalışır. Konsolosluk aracılığıyla AKP’nin lobici dernekleri Fransa’da kumaştan maske yapma çağrısında bulunur. 100 bin civarında maskelerin yapıldığı var sayılıyor fakat Türkiye’de bu Avrupa’ya büyük destekler çıkma operasyonu olarak yansıtılır. Aynı dönem Türkiye konsolosu Orne bölgesi senatörü Nathalie Goulet’ye 20 000 maske ve 500 önlük verir. Aynı dönem Macron’la görüşen Erdoğan ise Fransız ilaç şirketi Sanofi’nin Türkiye’ye Kovid-19 tedavisinde etkili olan Hidroksiklorokin (Sıtma ilacı)’den 18 ton satması için aracı olmasını ister. Fakat başka ABD ve diğer Avrupa ülkelerden büyük siparişler alan Sanofi bu isteğe cevap veremez ve Macron’da Fransız ilaç tekelinin elini zorlamaya ılımlı bakmaz. Şirket 4 ay içinde sadece 4 ton Hidroksiklorokin satabileceğini belirtir. Müzakereler sonuçta miktarın 7,3 tona çıkmasıyla sonuçlanır. 

Tamda bu ortamda Akdeniz’de Türk savaş gemileriyle Fransız savaş gemileri arasındaki hadisesi yaşanır ve Macron bir kez daha NATO’nun beyin ölümünden bahseder. 

SİYASİ İSLAM ÜZERİNDEN ÇATIŞMALAR DEVAM EDECEK

Böylesi bir ortamda belediye seçimlerinden sonra Macron hükümet değişikliğine gider ve siyasi çizgisini daha fazla sağa kaydırır. Yeni İç İşleri bakanı Gerard Darmanin ilk konuşmasında ‘’Cumhuriyete karşı savaşan siyasi İslam’a karşı’’ mücadeleye öncülük verileceğini belirtir. Kuşkusuz burada doğrudan AKP’nin yayılmacı çizgisi hedeflenmiyor fakat AKP’nin yıllardır yürüttüğü lobi çalışmaları ve Avrupa’ya yönelik geliştirmeye çalıştığı siyasi İslam politikası göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda yeni sürtüşme ve sertleşmelerin yaşanacağı kaçınılmaz gibi görülüyor. 

Diğer yandan Fransa’nın Müslümanları Devlet kurumlarında temsil etmek amaçlı İç İşleri bakanlığına bağlı çalışan ‘’Müslüman İbadeti Fransız Konseyi’’ ni AKP’ye yakınlığıyla bilinen Ahmet Ograş’ın yönetiyor olması işleri daha kızıştırabilir.

Elbette Fransa’nın eski sömürgelerinin önemli bir kısmının Müslüman kökenli olmalarından kaynaklı İslam ve Müslümanlarla tarihten kalma çok karmaşık ilişkileri var. Sarkozy’den bu yana ‘’Cumhuriyet’in İslam politikası’’ sürekli bir değişim geçiriyor. En son 18 Şubat’ta Macron yabancı ülkelerin Fransa’ya gönderdiği İmamların giderek yasaklanacağı ve Fransa’nın kendi İmamlarını yetiştireceğini ilan etti. Belirtmek gerekir ki Fransa’ya gelen 300 yabancı imamın yarısını AKP gönderiyor. Diğer yandan Fransa’nın Müslümanları Devlet kurumlarında temsil etmek amaçlı İç İşleri bakanlığına bağlı çalışan ‘’Müslüman İbadeti Fransız Konseyi’’ ni AKP’ye yakınlığıyla bilinen Ahmet Ograş’ın yönetiyor olması işleri daha kızıştırabilir. Buna birde AKP’nin kurduğu Eşitlik ve Adalet (PEJ-Parti Egalite Justice) partisinin Fransa’da yürütmeye çalıştığı fakat bir türlü tutmayan çalışmalarını eklemek lazım. 

Son olarak da Aya Sofya’nın tekrar Camiye çevrilmesi de bu tartışmaları daha fazla alevlendirecek bir tutum oldu. 

Türkiye ile Fransa arasında yaşanan bu sertleşmeler, görüldüğü gibi gerici siyasi ve jeopolitik çıkarlar üzerinden yaşanıyor. Fransa’da yaşayan Türkiye kökenli emekçilerin bu iki gerici çizgi arasında taraf olması için özel bir çalışma yürütülecektir fakat bunda emekçilerin kazanacağı bir şey yoktur. Bundan dolayı ikisinin de teşhir edilmesi gerekir. İkisinin de Libya’dan elini çekmesini savunmak halkın yararına olan tek doğru çizgidir, zira Libya halkı kendi kaderini kendisi belirleye bilmelidir. Fransa’da yaşanan ve yaşanacak sürtüşmelere ise işçi ve emekçileri bölecek her türlü dinci ve milliyetçi politikalara karşı gelmek lazım.

Laisser un commentaire

Votre adresse e-mail ne sera pas publiée. Les champs obligatoires sont indiqués avec *

Copyright © FransadaYasam / La Vie en France | Newsphere by AF themes.
fue doujin hentaiparadize.org son swapping sumalatha sex popcornporn.net x maja com hdreporn doodhwali.net porrn video thirunangai sex pakistanipornx.net choda chodi image bp sex vidio chupatube.info pornstar indian سكس طيز كبيره pornolaw.net قصص اثارة hindosex xshaker.net xvideos indian porn xxc video fareporno.org www xxx video hinde com hariyani sex indianpornxclips.com short film malayalam collage girls xnxx xxxvideohd.net hyd sex open blue film originalhindiporn.mobi indianfucking ass licking video desixxxtube.info www sex vidoas com indian aunty porn goindian.net www saksi ftv hot live matureporntrends.com sexvds ramya krishnan hot xxx-pakistani.com hindi movies sex