DEPREM !
![](https://fransadayasam.fr/wp-content/uploads/2023/02/Image-1024x576.png)
İbrahim BALCI
Belli ve sık aralıklarla memleketten o acı çığlıklar yükseldi hep.
O acı çığlığı göçük altında kalmış maden işçisinden duyduk bazen…
bazen dere yatağına derme çatma evler yapmış ve sel felaketine kapılıp gitmiş yoksul mahallelerden duyduk…
Ama en çok da deprem enkazlarının derinliklerinden duyduk o çığlığı.
SESİMİ DUYAN YOKMUUU !
Maden ocaklarından ve yıkık deprem molozlarının içinden yükselen o feryadlı çığlıklar kulaklarımızda ve vicdanlarımızda yankılandı hep.
İşçilerin ve yoksul halkın o yardım çığlıklarına, devlet katında verilen cevap ise hiç değişmedi.
Takdiri ilahi dediler hep.
Değişen sadece teselli cümlelerindeki kelimelerdi.
« Eski Türkiyede » Demirel’ler, Mesut Yılmaz’lar, Tansu Çiller’ler yoksul halkı takdiri ilahi ile teselli ederken « yeni Türkiyenin » muktediri Erdoğan ise bu durumu « fıtrat ve planlı kader » olarak tarif ediyor.
Aynı Erdoğan henüz halktan bu kadar kopmadığı ve korkmadığı yıllarda, 1999 marmara depremi için alabildiğine esip gürlüyordu oysa.
Devletin en üst yetkilisine kadar bütün sorumluluk mertebesinde olanlardan hesap soracağını ilan ediyordu.
Şimdi ise halka, bu bir planlı kaderdir ve kaderinize razı olacaksınız diye esip gürlüyor.
Nasılsa bu kader saraylara, yalılara, sırça köşklere işlemiyor.
Bu durumu sorgulayanı, eleştireni, itiraz edeni ise « dış güçlerin » işbirlikçisi ilan edip linç ediyor, ediyorlar.
Uzmanların uyarıları ise korku filmi tadında izlenerek geçiştiriliyor.
Aynı uyarılar en çok da İstanbul için yapılıyor örneğin.
Ama ne İktidarın, nede betondan gelen tatlı paraya dadanmış yapsatçı mütahitlerin umurunda.
Onlar İstanbulu koca koca gökdelenlerle bir beton yığını yapmaya tam gaz devam ediyorlar.
Ne zamana kadar?
O béton yığını haline getirilmiş olan İstanbul halkın tepesine çökene kadar.
Sonra, yeniden o acı çığlıklar, daha büyük kayıplar, feryad figan acılar ve kader planı, takdiri ilahi açıklamaları.
Öncesi bir yana 17 ağustos 1999 depremini hatırlayalım.
O büyük felaketle birlikte, çok değil, bir iki yıllık duraklamadan sonra o plansız, denetimsiz çirkin ve tehlikeli betonlaşmaya daha büyük bir hızla ve açgözlülükle devam edildi.
Yetmedi, imar afları çıkarıldı, yetmedi, deprem yönetmeliği denetim yetkisini mimarlar odası TMMOB dan alıp yandaş kurumlara devretti.
ŞİMDİ ENKAZI KALDIRMANIN VE YARALARI SARMANIN ZAMANI
İlkel milliyetçiliğin, tarikatçi hurafenin hiçbir derde deva olmadığını gördük bir kez daha.
Halkın imdadına koşan hem ülkeden hem de dünyadan halklar oldu yine.
Gerek Türkiye halklarının gerekse diğer ülkelerden halkların, gönüllü kişi ve kurumların canhıraş çabaları, destek ve dayanışmaları sayesinde acılar bir nebze olsun azalıyor.
Türkiye halkları bu enkazdan da bir şekilde çıkacak elbette.
Fakat bu acıların bir daha yaşanmaması için halklarn bu rantçı, rüşvetçi yolsuzluk düzeninden kurtulması gerekiyor.
Daha şefaf, daha akılcı, bilimsel ve daha denetlenebilir, adaletli ve demokratik bir düzenin mücadelesini vermek gerekiyor.
Daha önemlisi ise rant, kâr ve para merkezli bir düzenden
İnsan merkezli, sosyal güvenlikçi bir toplumsal düzene geçişin mümkün olabileceğini düşünmek, tartışmak gerekiyor.
Fakat herşeyden önce Türkiye halklarının birazcık nefes alması için, üzerine çökmüş olan bu çürümüş baskıcı, tek adamcı siyasal enkazdan kurtulması gerekiyor.